22 Ocak 2016 Cuma

SANATIN BAŞKENTİ VİYANA

Bu yazımda size Viyana deneyimlerimden bahsedeceğim. Erasmusa gelirken, gitmek için heyecanlandığım şehirlerden biri de Viyana idi.
Ve sonunda o şehre gideceğim gün gelip çattı. Bu fırsatı da ben yarattım tabi. Eğer birilerini beklerseniz, hayallerinizi her zaman gerçekleştiremeyebilirsiniz. Bazen kendi kararlarınızı alıp tek başınıza harekete geçmek sizi hayallerinize biraz daha yaklaştırır. Biraz daha özgür hissedersiniz. Ben Viyana’ya Prag’dan geçiş yaptım. Prag Viyana arası otobüsle tam olarak 4 saat sürüyor.
Otobüsü beklerken Gürcistan’lı bir arkadaşla tanıştım ve Türkiyeye geldiğinden, Türkiye’yi sevdiğinden bahsetti. Onunla biraz Türkiye’de yaşanan politik meselelerden konuştuk. Derken Viyana’ya gelmişiz. :)
Ben Viyana’da hostel ayarlamadım. Zira baktığımda hosteller biraz pahalı geldi benim bütçeme. Ama siz uygun bulursanız ayarlayabilirsiniz. Ben Viyana için couchsurfing adlı uluslar arası ücretsiz bir dayanışma ağı olan uygulamayı kullandım. Bu uygulama sayesinde, gideceğiniz şehir için bir seyahat planlayıp kalabileceğiniz bir ev sahibi arayabiliyor ve eğer eviniz varsa, sizin şehrinize gelen insanları evinizde ağırlayabiliyorsunuz. Bu tamamen gönüllüğe dayalı bir servis. Kimse bir ücret ödemiyor yani. Ben seyahat planımı oluştırduktan sonra, bana Viyana’da yaşayan ve öğrenci olan Türk bir arkadaş geri dönüş yaptı. Açıkçası oraya paylaşımda bulunurken, diğer kimliklerimi belirtme gereği duymadığım gibi kör olduğumu da belirtme gereği duymamıştım. O nedenle biraz kaygılıydım. Geri dönüş yapan arkadaşla iletişime geçtikten sonra kör kimliğine sahip olduğumu da belirtme ihtiyacı hissettim. Neyse yazışmalarımızda her hangi bir olumsuz tepkiyle karşılaşmadım. Cidden merak ediyordum bana karşı nasıl davranılacağını. Çünkü o kadar çok garip davranışlar sergileyen gören insanlarla tanıştım ki, sanırım bu süreçte biraz görenfobik biri olup çıktım. Evet evet, görenlerden korkmaya başlamıştım. Onların yaklaşımlarından, tavırlarından… Ama bütün bu korkularım ve kaygılarım boşa çıktı. Ev sahibi arkadaş beni otogarda karşıladı ve oldukça bilinçliydi. Ama o bilinç başka bir kör arkadaş sayesinde oluşmuş. Çocukluğundan beri aile dostları olan kör bir avukat varmış. Onu tanımasının ona çok büyük bir katkısı olduğunu söyledi bana. Bu sayede 2 gün boyunca kör kimliğim üzerinden hiçbir sorun yaşamadan geçirdim diyebilirim. Bu değişime katkısı olan o kör avukat arkadaşa cidden teşekkür borçlu olduğumu düşünüyorum. İşte tam da bu yüzden daha çok sokaklara çıkalım ve doğruyu anlatalım diye düşünüyorum.


  İlk gün akşam Viyana’ya ulaşabildiğim için eve gidip yemek yemekten ve sohbet etmekten başka bir şey yapamadım. 2. Gün güzel bir Viyana turu yaptığımı düşünüyorum. Şimdi size o detaylardan bahsedebilirim.


  2. günün sabahında beni ağırlayan arkadaşın süper betimlemeleri sayesinde güzel bir gün geçirdim de diyebilirim. Metro hatları biraz karışık gelebilir ama nereye gideceğinizi ve hangi hattı kullanacağınızı biliyorsanız çok da karışık değil aslında. Ben biraz doğal güzellik hastası bir arkadaş olduğum için ilk olarak u1 metrosuyla dona insel adında nehir kenarı bir yere gittim. U1 metrosuna şehir merkezinde yer alan karlsplatz metro durağından binebilirsiniz. Tabi nerede kaldığınıza göre yakın duraklarda değişebilir. U1 metrosuyla dona insel adlı durağa ulaştım ve nehir kıyısında, piknik alanlarının da olduğu güzel bir yere ulaştım. Bu metro durağı tam köprünün üstünde yer alıyor. İndiğinizde metronun geliş yönüne doğru yürüyüp(yani sola doğru diye hatırlıyorum), köprüyü takip ederek bitişinde yine sola dönebilir, orada masalarla karşılaşabilirsiniz. Sonra sağ tarafınızda kalan korkulukları takip ederek merdivenleri bulabilir ve oradan nehir kıyısına inebilirsiniz. Yalnız burada önemli bir detay var bilmeniz gereken, eğer beni ağırlayan arkadaş bu detayı söylemeseydi ben de büyük bir risk yaşayabilirdim. Nehir kıyısına inince, nehir kenarında herhangi bir korkuluk, çim alan, ağaçlandırma vs. bulunmuyor. Direk olarak kendinizi suyun içinde bulabilirsiniz eğer dikkat etmezseniz. Bu detay Vyana gibi bir yerde nasıl unutulmuş ben de merak ediyorum doğrusu. Zira cidden bilmeseydim kötü bir vaka yaşayabilirdim. Burada çok ama çok uzun bir yürüyüş yolu var. İstediğiniz kadar yürüyebilirsiniz. Bu arada nehrin kenarında ara ara kayalara denk gelebilirsiniz. Mesela ben bunlardan birinde oturup dinlenmiş, yoldan geçen birilerini de çevirip fotoğrafımı çektirmiştim. Ha bir de her zaman yaptığım gibi burada da bol bol fotoğraf çektim. Gerçekten fazlasıyla huzurlu bir yerdi diyebilirim. Doğayla iç içe olmayı sevenler değerlendirebilirler. Gerçi Viyana’nın her tarafı doğa ama burası rahat bir alan bence.
  Bu güzel doğa yürüyüşünden sonra bir zamanlar Viyana’da yaşamış ve çok önemli bir yeri olan Habsburg hanedanlığı için önemli saraylardan birine, schönbrunn’a doğru yola çıktım. Nehir kenarından tekrar metro durağına ulaştım ve önce u1 metrosuyla karlsplatza, oradan da u4 metrosuyla schönbrunn’a ulaştım. U4 metrosunun sesi biraz kısıktı. Bu yüzden durak ismini anlamakta zorlandım. Ama binmeden önce sorduğum bir kadın bana, schönbrunn için 6. Durakta inmemi söylemişti. Bu bilgi bu durumda çok işime yaradı. Sizde bu şekilde takip edebilirsiniz eğer ses kaynağı yetersiz olursa. Schönbrunn durağında inince saraya ulaşabilmek için yaklaşık 10 dakika kadar yürümeniz gerekecek. Metrodan çıkınca sağa doğru yürümeniz gerekiyor diye hatırlıyorum ben. Ama yine sormanızı tavsiye ederim. Burası gerçekten ama gerçekten çok büyük bir saray. Kaybolmak için çok güzel bir alan. Ama tabi o kadar kalabalık ki, kaybolmanız yine mümkün olmayacak. Ben noel zamanı gezdiğim için, yine bir christmass marketle karşılaştım sarayın bahçesinde. Stantların arasında dolaşırken bir ara durdum ve neler olduğunu anlamaya çalışıyordum ki, yanıma Amerikalı 3 kadın geldi. Tam da İngilizce konuşacak birilerini ararken onların yanıma gelip,”İngilizce biliyor musun” demeleri süper bir durumdu bence. Onlarla stantları dolaştık birlikte. İçlerinden biri bir zamanlar odtü’de çalışmıştı ya da okumuştu. Onu tam olarak hatırlamıyorum. Ama Türkiye’den olduğumu duyunca sevinmişti.
  Sonra sarayın içini gezmeye karar verdim ve bilet için gişeye ulaştım. Burada küçük bir tartışma yaşadım. Bana “eğer müzeyi bir refakatçi eşliğinde gezmek istiyorsan, önceden randevu almalısın, ayrıca İngilizce için rehber her zaman bulunmuyor. İçeride bir şeylere dokunma şansında olmayacak.” Dediler. Ben de, buraya kadar geldiğimi, bunun bir çözümü olması gerektiğini söyleyip biraz ısrar ettim. Sonunda beni İngilizce rehber eşliğinde gezecek olan bir turist grubuna dahil ettiler. Bilet fiyatı ise 17 buçuk euro gibi bir şeydi. Onlarla gezmeye başladım. Rehberin İngilizcesi gerçekten çok iyiydi. Anlamakta çok zorlanmadım. Gezerken rehberin kolundan tutarak, onu takip ederek gezdim. Bir de gruptaki herkese ayrıca rehberi duyabilmek için kulaklık veriliyor. Böylece daha kolay anlayabiliyorsunuz söylenenleri. Anlatılanları kaçırmıyorsunuz. Evet her müzede olduğu gibi burada da hiçbir şeye dokunamadım ama orada olmak ve o atmosferi hissetmek, o grupla gezebilmek benim için güzel deneyimlerdi doğrusu. Saray gerçekten çok büyüktü ve tur yaklaşık 1 buçuk 2 saat sürdü. Sonunda artık bitsin diye dua eder hale geldim. O kadar yoruldum. Ama Viyana’da gezilmesi gereken en güzel yerlerden birisiydi schönbrunn. Bir çok saray var ama hepsini gezmek yorucu olacağı için ve arkadaşın tavsiyesiyle ben schönbrunn’u tercih ettim. Hikayesini de benden değil orada gezerken öğrenin derim. Küçük bir ipucuvereyim, bu saray tek imparatoriçe olan Maria Teresa’ya ait bir saraymış. Eğer giderseniz kesinlikle bu deneyimi yaşamalısınız derim ben. Tabi önceden rezervesyon yaptırma imkanınız olursa daha şanslı olabilirsiniz. Bu sarayın botanik bahçesi ve hayvanat bahçeside vardı. Ben hayvanat bahçelerine karşı olduğum için orayı görmek bile istemedim. Botanik bahçesini görmeyi çok istiyordum ama sarayın içindeki tur bittiğinde akşam olmuştu. Ben çok yorulmuştum ve bahçe kapanmıştı.. Ama ben doğa aşkımı dona insel’deki nehir kıyısı ile giderdiğim için bahçeyi gezememiş olmak da beni çok üzmedi. Ama sizin aklınızda bulunsun; sarayın yanında yer alıyor bahçe. Dilerseniz bahçeyi de gezebilirsiniz. Tabi bunun için biraz daha erken saatlerde gitmelisiniz.


  Benim bir sonraki durağım Viyana’nın meşhur caddesi kerpnerstraße oldu. bu cadde hem karlsplatz metro durağına, hem de stephanplatz durağına yakın. Ben karlsplatzdan çıkıp stephanplatza doğru yürüdüm. Ama bana çok karışık geldi. Gerçi stephanplatzda inebilmeniz için u1 metrosunda olmanız lazım diye hatırlıyorum. Ben u4 metrosuyla döndüğüm için karlsplatzdan çıkmak zorundaydım. Stephanplatzda ise Viyana’nın katedrali yer alıyor. Eğer gezmek isterseniz, katedrali orada bulabilirsiniz. Ben karlsplatzdan stephanplatza doğru yürüyerek bu caddede ilerledim. burası istiklal caddesine çok benziyor. Ama adım başı bir müzisyenle karşılaşıyorsunuz burada. Mesela bi anda yürürken kulağınıza, zamanında gitar kursunda öğrendiğiniz Asturias müziği gelebiliyor. Büyülenip caddenin ortasında video çekmeye başlayabiliyorsunuz. Bunlar hep birer hatıra oluyor sonra sizin için:
https://www.youtube.com/watch?v=dISZeY_KAZs&feature=em-upload_owner


ilerledikçe bir çok farklı müzikle karşılaşıyorsunuz bu caddede. Ses odaklı yaşamayı sevenler için gerçekten ama gerçekten çok güzel bir atmosferi olan bir cadde burası. Mutlaka turunuza dahil etmenizi öneririm. İşte bu da 2. Videom:
https://www.youtube.com/watch?v=2o5wbUwARxo&feature=em-upload_owner
uzak doğu müziğine de denk gelmiştim, çok da başarılıydı ama onu kaydedemedim maalesef!


bu arada bu cadde boyunca gayet hissedilebilir bir klavuz çizgi de var. Gerçi onu takip etmesenizde takılabileceğiniz pek bir şey yok. Klavuz çizgi ise caddenin tek bir tarafında yer alıyor. Ama ara sokaklara doğru giden klavuz çizgiler de var. Tabi daha önceki yerlerde denk gelmedim klavuz çizgilere onu da belirteyim. Ama metrolarda da klavuz çizgiler konusu gayet başarılı. Mesela münihte klavuz çizgilerin metrolarda dahi olmadığını görünce çok şaşırmıştım. Bu arada caddenin ismini yanlış yazmış olabilirim. Doğru yazılışını bulusam mutlaka düzelteceğim. Bir de ben vakit kalmadığı için gezemedim ama yine karlsplatzda Mozart’ın evi yer alıyor. İsterseniz orayı da gezinize dahil edebilirsiniz.
  Günün sonunda ben vejetaryen olduğum için kendime yiyebilecek bir şeyler ararken kendimi bir İtalyan restaurantında buldum. Ama Avusturya’nın meşur yemeğinin şnitzel olduğu söyleniyor. Siz isterseniz yemek olarak şnitzel düşünebilirsiniz. Bu şehirde de yardım istediğim, yol sorduğum bir çok insan bana “sen tek başına mı geldin? Nasıl geldin? Neden tek başınasın?” gibi sorularını sormayı ihmal etmediler. Ama onlar da turist olarak gelmişlerdi. Sadece sarayın bahçesinde karşılaştığım Amerikalılar bunları sormadılar. Ayrıca buraya gelirken İngilizce ya da almanca bilmiyorsanız, çok da korkmayın derim. Zira her gittiğim yerde Türkçe konuşan en az bir kişiye denk geldim. İnanın bu şehrin yarısı türk olabilir. Hatta türk fırınları bile var. Simit poğaça falan alabiliyorsunuz.
  Ve küçük bir not daha; bu bilgiyi daha önce de duymuştum ama tam olarak emin değildim doğruluğundan. Beni ağırlayan arkadaşın verdiği bilgiyle emin oldum ve çok da üzüldüm doğrusu. Avusturya’da körler kollarına sarı bir bant takarak çıkıyorlarmış dışarı. Nedeni de görenlerin onları daha rahat fark etmesi içinmiş… Görenlerin bizi fark etmesi bu kadar zor mu gerçekten bilmiyorum? Beyaz bastonlarımız bunun için fazlasıyla yeterli değil midir? Bu şekilde etiketlenmemiz kadar kötü bir durum olabilir mi? Bunu hiç bilmiyorum… ama ben tabiî ki sarı bant falan takmadan gezdim. Siz de öyle yapın kesinlikle. Hayır korkmadım değil, polis falan beni çevirirde ceza yazar diye!
Son gün ise, couchsurfingden arkadaş bana buranın meşhur çikolatası mozart çikolatasından almam için yardımcı olup beni yolcu etti. Benim Viyana maceramda çikolatalarla son bulmuş oldu. Ben Viyana’yı beğendim ama öncesinde Prag’ı gördüğüm için orası bana daha etkileyici gelmişti. Prag’ın daha masalsı, daha etkileyici bir ruhu vardı. Viyana biraz daha sıradan geldi sanki. Eğer bir gün bu yazıyı okuyup siz deneyimlerseniz, sizin düşüncelerinizi de bilmek isterim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder